Tüm İslam âlemindeki yöneticilerin kahredici duyarsızlığı sayesinde Gazze’de Siyonist vahşet ve soykırım olanca şirretliği, çirkefliğiyle maalesef rutinleşmiş, kanıksanmış, unutulmaya yüz tutturulmuş bir hâlde devam etmektedir.
Dünya kamuoyunu ellerinde bulunan basın, medya, lobi faaliyetleri ile etkileyerek Gazze’de, Lübnan’daki katliamına halklarının gösterdiği duyarlı ve caydırıcı tepkiyi, yöneticilerin Israil barbarlığına karşı aynı Ölçüde göstermekten imtina etmektedir.
İslam dünyasının göbeğindeki bu işgal, vahşet, zulüm ve fitne odağının etkisiz hale getirilmesi Müslümanların ve tüm medenî dünyanın insanlık ve boyun borcudur. Çünkü Siyonist İsrail dünya halkları, insanlık için fitnenin kaynağı, terörizmin baş sorumlusudur.
İsrail’in bu pervasızlığı batının toleransı, İslam ülkelerinin yöneticilerinin kendi halklarından korkmasından ileri gelmektedir.
Netanyahunun Aksa tufanı sonrası İslam ülkelerine yaptığı “yöneticiler yerinde kalmak istiyorlarsa sessiz kalmalılar” tehdidine boyun eğerek sessiz kalmaları bunun en büyük delilidir. Çünkü Müslüman halklar kendi yöneticilerinin İsrail’le işbirliği içinde olduklarına inanıyorlar.
Eğer işbirliği içinde değillerse bu zulmü ve işkenceyi durdurmak için Netanyahu’ya Uluslararası ceza mahkemesi UCM’nin verdiği yakalanma cezası hemen uygulanmalı ve dünya kamuoyundan tecrit edilmelidir.
Savaş ve soykırım suçlusu sıfatıyla terörist, işgalci İsrail’e tarihten bu güne irtikâp ettikleri katliam, vahşet, zulüm ve işkencenin hesabının sorulmaması insanlık âlemi için en ala kara leke ve ayıp olarak yeter ve artar bile.
Şurası kati bir gerçek ki Haçlılar ve Siyonistler, Kudüs ve Filistin’de hep terör estirdiler, Gazze’de kan ve gözyaşına doymak bilmediler.
O halde bölgenin aradığı ideal barış ve saadeti, geçmişte olduğu gibi bugün de yine İslam’ın insancıl, adil, müsamahakâr ve kuşatıcı inanç ve yönetim anlayışı hakiki manada tesis edebilecektir.
Bunun için İsrail’in yayılmacı politikasının önü bir an önce kesilmesi için D-8 ler işler hale getirilmeli, savunma işbirliği anlaşması yapılması için acil Türkiye, Kahire, Tahran, Bağdat bir masa etrafında toplanarak İslam barış gücünü oluşturmalıdır.
Batının ABD ve İngiltere’nin "Yeni Dünya Düzen (sizliği) i'nden türeme "Büyük Ortadoğu Projesi", BOP bir an önce çöpe atılmalıdır.
Büyük Ortadoğu Projesinin ilan edilen “22 İslam ülkesinin sınırları ve yönetimleri değişecektir” bu çizilen sınırlar içinde Kapadokya’dan, güney doğu Anadolu’muzun içinde olduğu, hem İsrailli çete elebaşlarının söylemleri, hem kamuoyuna haritalarla göstermekten perva edilmemektedir.
“Biz bir yıl önce Ortadoğu’nun sınırlarını değiştireceğiz dedik değiştirdik” açıklamasıyla çetebaşı elde ettikleri işbirlikçiler eliyle Türkiye’mizle sınırdaş oldu.
İsrail terörü (Bunu alevlendiren Batı’nın -ABD-çifte standart anlayışına inanıldıkça ) durdurulmadıkça, BOP eş başkanlığından istifa edildiği açıklanarak kamu vicdanı rahatlatılmadıkça, kanayan yara Filistin meselesi çözülmedikçe, İran ve Hizbullah, ABD ve İsrail den daha tehlikeli görüldükçe, Suriye’de erken zafer sarhoşluğuyla söylemlerle kendimizi aldattıkça,
Ortadoğu’da barış hep bir kuru laf ve aldatmacadan öte geçmeyecektir.
Bölgede barış ve istikrarın gerçekleştirmesi imkânsız hayali tasarılar hanesine kaydedilmeyi hak edecektir.
Ortadoğu'da barış daha uzunca bir süre seraptan ibaret kalacak, gittikçe şiddetlenen sürgit çatışma ve karmaşalara bizim ülkemi zinde gebe kalması mukadder olacaktır.
Ortadoğu'da barış ve istikrarın sağlanmasının önündeki en büyük engelin, yarım asrı aşkındır süre giden "işgalci İsrail terörünün ve yayılmacı politikasının " olduğunu, halkı Müslüman yetkililer ve insanlığını kaybetmemiş batılı yöneticilerde dolaylı anlamda kabul ve itiraf etmektedir.
Hulâsa-i kelâm, bunca terörist yöntemle, zulümle, soykırımla
ve gaspla hiçbir gayrimeşru konum ve hak, meşru ve baki kılınamaz/kılınamayacaktır.
İsrail’in bir an önce Ortadoğu’dan kovulması, ABD nin bir vilayeti olarak def edilmesi barış için şarttır.
Bunun için siyasi iradenin kendi öz değerlerine dönmesi kararlı, bağımsız karar alması, dost düşman ayırımını iyi yapması gerekir.
Zulüm ile abat olanın ahirinin berbat olmasının mukadder hükmünde bulunduğunun en beliğ şahidi tarihin ta kendisidir. Ancak zulme duyarsız kalmanın, göz yummanın ve hele de rıza göstermenin ise zulümden ve zalimin suç ortağı olunacağı cümlenin malumudur. Bu vahşetin vebalini hiç kimse kaldıramaz.
Zalimin zulmü yanına kâr kaldığı müddetçe dünyamız kendi sonunu kendi eliyle hazırlamaya her
defasında bir adım daha yaklaşacağı ve bindiği dalı keserek daha feci felaketlere davetiye çıkartacağı unutulmamalıdır. “Sebep olanda yapmış gibidir”.
selam ve dua ile
Cuma Şahinmgv
MÜSLÜMANLARIN ATEŞLE İMTİHANI
Detay